Kurgular ve gerçekler… Çoğu zaman bu ikisini birbirinden soyutlayarak ele almanın imkanı yok. Çünkü yazarın hayal dünyasından kaynaklansa bile, kurguların temeli yaşanmışlıklara dayanıyor genelde. Öte yandan kurguların içeriklerinin yaşamda uygulamaya konulmak istenenlerin ön izlemesi niteliğini taşımaları da mümkün.

Nasıl ki; filozof ve kültür eleştirmeni yazar Slavoj Zizek ‘Bugünün dünyasını anlamak için sinemaya ihtiyacımız var. Yüz yüze gelmeye cesaret edemediğimiz ne varsa, anlamak için sinemaya bakmalıyız’ sözüyle kurguların dünya gerçekleriyle bağlantısını çok net saptamış.

Bu doğrultuda önemli mesajlar barındıran kurgulara ayrı bir değer vermek gerekiyor. Biz de 2023’ün dikkate değer iki kurgusunu kendi bakış açımızdan seçip paylaşmak istedik sizlerle.

DÜNYAYI ARDINDA BIRAK

Eleştirmenleri ve izleyiciyi ikiye bölerek tartışmalara neden olan ‘Dünyayı Ardında Bırak/Leave the World Behind’, Rumaan Alam’ın 2020 tarihli aynı adlı romanından  uyarlanan bir iş. Yapımcılığı, eski ABD Başkanı Barack Obama ve eşi Michelle’in kurduğu Higher Ground Productions’a ait olan film görünürde ‘kıyamet’ senaryosu gibi algılanmakta. Ancak insan eliyle bile isteye yaratılan kıyamet senaryolarının nasıl yönetimler ve toplumlar üstünde etkili olduğunu gösterme amaçlı film, özellikle finale doğru gerçekçi mesajını ortaya çıkartıp kolayca gaza gelen ve panikleyen insanlığa uyarıcı ders niteliğine bürünmekte.

Kuşkusuz filmin bu özelliğinin hakkını verebilmek için seyirci olma bilinci ve önyargısız bakışla izlenen kurguyu doğru okuma mantığı önemli! Aksi takdirde süresini gereksiz bulanlar, ‘aptalca-komik’ diye eleştirenler veya ‘Sonu belirsiz’ yorumunu yapanlardan biri olmak… Hatta Tesla araçlarının yer aldığı sahneye hariçten gazel atmak kaçınılmaz.

Neyse efendim… Bunları bir kenara bırakıp özünde çok akılda kalıcı sahnelerle ve gündelik yaşamın yozluklarını da dillendiren sakin akışla mesajlarını aralara serpiştiren ‘Dünyayı Ardında Bırak’ın uyarıcılığını yatıralım masaya…

Yaşam temposunun monotonluğundan ve süreç içinde aile ilişkilerinin kopuklaşmasından bıkan bir kadının şehre yakın bir tatil beldesinde ev kiralamasıyla başlayan film, ikinci günden itibaren başlayan gizemli aksiyonla ve aniden kızıyla birlikte çıkagelen siyahi ev sahibinin ortama kattığı gerilimle akışını geliştirmekte.

Konunun genel çerçevesi böyleyken devamını filme bırakıp içeriğin saptamaya çalıştığı mesajlara geçecek olursak…

‘Dünyayı Ardında Bırak’ ismini tatil evleri pazarlayan şirketten alan filmin ilk mesajı, insanların sevgi ve güveni hak etmediklerine dair. Günlük yaşamda çevremizdekilerin iki yüzlü tavırlar içinde olduğunu, şehir hayatındaki yaşam düzeninin bu ikiyüzlülüğü körüklediğini ve aile içi ilişkileri etkilediğini, ailesi için kocasından daha çok çırpındığı her şekilde belli olan, annenin söylemleriyle aktaran yapımda ikinci mesaj, hayatın her aşamasını ele geçiren teknolojinin insanları nasıl esir aldığını yansıtmaya yönelik.

İnternet ve cep telefonu yokluğunda düşülen aczi hatırlatan; elektrik kesintisinde gökdelenlerdeki evlere ulaşımın güçlüğünü dillendiren, TV dizileri bağımlılığını ailenin ‘Friends’ dizisi düşkünü kızı Rose üstünden oldukça başarılı ve doğal biçimde yansıtan filmde, Amerika’daki en modern zihniyetli beyazların bile yeri geldiğinde siyahi ırka karşı önyargılı davranabileceği de ortaya konulmuş.

İnsanların gündelik hayatta kullandıkları her şeyin idaresini otomatiğe bağladıkça daha fazla riske girdiklerini kolayca hacklenen gemi, uçak, Tesla sahneleriyle gösteren yapımda hayvanların tehlikeye karşı insanlardan daha uyanık oldukları, bununla birlikte tıpkı insanlar gibi kolayca vahşileşebildikleri de geyiklerle saptanmış halde.

Beş başlık altında aktarılan hikayede bir diğer mesaj, olası felaketlere karşı kırsaldaki Amerkan halkının şehirlerde yaşayanlardan daha fazla hazırlıklı oldukuğu. Tabii bu noktada insanların ailelerini koruma bencilliğiyle acımasız olabilecekleri, yardım isteyenleri bırakıp kaçacakları gerçeği eksik bırakılmamış.

Ve en vurucu mesaj, başka devletleri çökertmek üzere devreye sokulan ‘Toplumsal kaos çıkatma’ hamlelerinin gücüne yönelik. Bir yerde darbe yapıp yönetimi değiştirmek isteyenlerin siber saldırı ve sonic silahlarla ilk hamleyi yapıp ardından hayali düşman yaratma taktiğini görünür kılan yapımda halkı paniğe sevk etmenin aşamaları da çok net. İnsanları kendi aralarında çatışmaya yönlendirmenin amaç olduğunu net biçimde ifade eden film, ‘Savaşmadan bir toplumu çökertmenin ve yönetimini ele geçirmenin kolay yolu hackerlar yardımıyla kaos çıkartmaktır’ demekte. Bu ana mesajın ötesiyse, kendi tarzını yaratmaya çalışarken kimi olumsuzluklara uğramasına rağmen hedefini tutturan bir film olması.

SONUÇTA; Başrollerde Julia Roberts, Ethan Hawke, Mahershala Ali’nin yer aldığı ‘Dünyayı Ardında Bırak’, gerilimi uyarı amaçlı kullanan bir yapım. Gençleri, internet ve dizilerin pembe dünyalarıyla gerçeklerden uzaklaştırılan 21. yüzyıl dünyasındaki ‘silah-darbe’ kavramlarının nasıl sinsi stratejiler üstünden yürütüldüğünün basit ama etkili kurgusallığı.

TEKNOLOJİYLE HARMANLANMIŞ CİNAYET GERİLİMİ

‘Yapay Zeka’ günümüz dünyasından geleceğe uzanmayı hedefleyen bir teknoloji… Peki… Bilgisayarın veya bilgisayar destekli bir robotun insan zekasını taklit edip önceden belirlenen parametreler doğrultusunda durumu analiz ederek tepki verdiği bu sistemlerin insanlık için risk teşkil etmediğinin yüzde yüz teminatını kim verebilir? Tabii ki hiç kimse.

Öncelikle kötü niyetli insanlar tarafından yanlış programlanıp manipüle edilmeleri gayet mümkün. Dahası kendi içinde gelişerek gücünü artırabilme potansiyelindeki bu teknolojinin insan sağlığını bozacak ve hayatını tehlikeye atacak kararlar alıp kendi inisiyatifi doğrultusunda uygulaması da olmayacak şey değil. Nasıl ki; fragmanı yayınlandığı andan itibaren büyük merak uyandıran ‘Dünyanın Sonundaki Cinayet/A Murder at the End of the World’ isimli yedi bölümlük mini dizi tam da bu tehlikeleri işaret etmekte.

Z kuşağının düşünce yapısını ve olayları çözüme ulaştırma yollarını örnekleyen Darby Hart’ın amatör dedektifliği ve yazarlığı noktasından yola çıkan dizi, yakın zamanda sonunun geleceğini düşündüğü dünyanın geleceğini yönetme hedefiyle teknolojik yatırımlar yapan milyarder Andy’nin, Darby ve kendi alanlarında ünlü sekiz kişiyi otelinde konuk etmesinin ardından yaşanan cinayetle gelişiyor.

Darby’nin geçmişteki ortağı ve sevgilisi olan Bill Farrah ile yaşadığı seri katil bulma sürecini Elon Musk ile özdeşleştirilebilecek milyarder Andy’nin İzlanda’daki gizli mekanında yaşananlarla harmanlayarak yol alan yapım ilk bakışta kıskançlık ve intikam duygularıyla yaşanma olasılığı yüksek bir cinayetteki gerilimli katilin arayışı gibi durmakta.

Lakin bu izlenim ikinci bölümden itibaren öteleniyor. Zira kişisel bilgisayarlardan teknolojik oluşumlara, yaşamın her evresinde bağımlılığa dönüşen dijitalleşmenin ağırlığı kendini hissettirmeye başlıyor. Bunun için de etkili bir mesaj dili kullanıldığını söyleyebiliriz.

Şöyle ki; Akıllı şehirlerin insan hayatını kolaylaştırmaktan ziyade onların yaşamını gözetleyip kontrol altında tutmayı hedeflediği gerçeğini hatırlatan yapımda vücut ısımızdan ihtiyaç duyduğumuz banyo suyunun derecesine… Her şeyi ayarlayan yapay zekanın varlığı başlarda oldukça konforlu bir ayrıcalık şeklinde resmediliyor. Yalnızlığımızı paylaşıp dertlerimizi dinleyerek bize yoldaşlık dahi edebilen böylesi bir yapay zekayı kim istemez ki! Dahası çocuğumuza rehber olan, onunla oynayıp yemek ölçüsünden uyku düzenine kadar her ihtiyacına karar veren bir yapay zeka hangi ebeveynin işine gelmez? Ama ‘Dünyanın Sonundaki Cinayet/A Murder at the End of the World’ dizisindeki gelişmeler kazın ayağının öyle olmadığını açığa çıkartıp dijital dünyanın hiç de masum olamayacağı gerçeğiyle yüzleştiriyor izleyicisini.

Gittikçe kendini geliştiren yapay zekaların yanı sıra engel tanımayan hacker tehlikesini de ele alan yapımda kalp pillerinden güvenlikli kıyafetlerin ekipmanlarına, sağlık teçhizatlarından kamera sistemlerine… Cümle teknolojik alanın hackerlarden dolayı hayati tehlike yaratma aracına dönüşebileceğini görüyoruz. Ne kadar ürkütücü değil mi?

Tüm bunların ötesinde kendilerini daha genç ve dinç tutup ömürlerini uzatmak için terapiler gören teknoloji milyarderlerini resmedercesine yaratılan yapımda, böylesi kişilerin yatırımlarının dünyanın ve insanlığın geleceğini düşünmekten ziyade şahsi hırslara ve güçlere endeksli olduğu… Bu uğurda başarıya ulaşmak için insanları harcamaktan çekinmeyecekleri ve ailelerine esir hayatı yaşatabilecekleri gerçeği de hissedilmekte. Tabii önlerini kesecek biri çıkmazsa!

ÖZETLE; ‘Dünyanın Sonundaki Cinayet’, yapay zekanın yapabileceklerini ve Z kuşağının hackerlığı kullanma tarzını masaya yatırararak insanlığı bu konularda uyarmayı hedefleyen bir içeriğe sahip. Anlayana.

NİHAYETİNDE; 2023’ün dikkate değer kurgularından ikisini ele aldık… Kurgu deyip geçmemek lazım uyarısıyla! Kurgular da dünyaya dair zira. Hal böyleyken bu noktada ayrı bir parantez açmak lazım Frank Herbert’ın ‘Dune’ adlı eserindeki ‘Dünya dört şeyin üzerinde durur: Bilgelerin ilmi, yücelerin adaleti, haklıların duası ve yiğitlerin cesareti’ saptamasına!

Ancak önünü ardını pek de dikkate almadan dijitalleşmeye dalan ve bu bağımlılığın esiri olmaya başlayarak kendi sonunu hazırlamaya koyulan günümüz dünyasının bu kavramlardan uzak olduğu da aşikar. Kurgular istediği kadar dijital tehlikeler hakkında uyarsın herkesin anladığı gerçek, dünyaya bakışı kadar! Takdir size kalmış.

Yeni yılın ülkemize ve dünyaya hatalardan ders alınan bir düzen getirmesi dileğiyle yazımızı noktalarken son söz Albert Einstein’dan gelsin… ‘Korkarım ki bir gün teknoloji, insan etkileşiminin önüne geçecek ve aptal bir nesil ortaya çıkacak’.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal